840 yılında Kırgız Türklerinin baskısıyla Uygur Devleti dağılınca Uygurlardan bir kısmı Doğu Türkistan’ın Turfan ve BeşBalık bölgesine yerleşmişler, Mani dinine bağlı bir grup Uygur ise Kansu’ya göçmüş ve burada Budizme geçerek Sarı Uygur adını almıştır.
Altay Dağlarının batısındaki Kara İrtiş ve Tarbagatay havalisinde üç kabile hâlinde yaşayan ve Çin kaynaklarının Ko-lo-lu (Kalaluk) şeklinde kaydettiği, ancak Türkler arasında Türkçe “kar yığını” anlamına gelen Karluk adıyla anılan Türk topluluğunun yabgusu, Uygur Devletinin dağılmasının ardından kurulan Kırgız hanedanını tanımayarak Büyük Türk Hakanlığı’nın meşru halefi sıfatıyla kendini bozkırların kanunî hükümdarı ilân etmiştir.
Karluk yabgusu Bilge Kül Kadir Kağan, Kara Han unvanını almış ve Balasagun’un yanındaki Kara Ordu (veya Kuz Ordu)’yu devletine başkent yapmıştır. Karlukların kurduğu bu devlet ilk defa V.V. Grigorev (1816 -1817) tarafındanKarahanlı adıyla anılmış ve bu adlandırma daha sonra yaygınlaşmıştır. Karahanlı Devletinin asıl bünyesini Karluklar ve Uygurlar meydana getirmekle birlikte Argu, Türgiş, Yağma, Oğuz ve Kıpçak boylari da önemli bir ağırlığa sahiptir.
Karluklar, 945′te Satuk Buğra Han zamanında İslâmiyeti kabul eden ilk Türk topluluğu olmakla kalmamış, ayrıca Gazneliler hanedanına kaynaklık etmişler ve Karahanlı Devleti döneminde ortaya koydukları ilmî ve fikrî zenginliklerle Müşterek Orta Asya Türkçesinin ve kültürünün kurucusu olmuşlardır.
13. yüzyılın başlarında Moğol hâkimiyetine giren Doğu Türkistan, Timurlular ve Çağatay devletleri döneminde de önemli bir yere sahip olmuş, Seyidiye Hanlığı döneminde başlayan dağınıklık Hocalar İktidarı döneminde kökleşince eski gücünü kaybetmiştir.
Çin, Doğu Türkistan’ın hemen yanı başında bulunan bir yayılmacı güç olarak defalarca bu bölgeye saldırmış, ancak uzun süre sonuç alamamıştır. Sonunda, Çin’de büyük bir devlet kuran Mançular, 1750′de Doğu Türkistan topraklarına girmişlerdir. Doğu Türkistan Türkleri, Çin işgaline uzun süre direnmiş, Büyük-Küçük Hocalar isyanı (1757-1759), Üçturfan isyanı (1765), Ziyavdin Hoca isyanı (1815), Cihangir Hoca isyanı (1824-1828), Yusuf Hoca isyanı (1830), Yedi Hoca isyanı (1847), Velihan Töre isyanı (1857), Kuçar ve Dön-genler isyanı (1864) gibi büyük isyanlarla birlikte 115 yılda 42 defa silaha sarılmışlar, ancak kesin bir başarıya ulaşamamışlardır.
En sonunda 1865′te Mehmed Yakup Bey, Kâşgar merkez olmak üzere bağımsız bir devlet kurmayı başarmıştır. Mehmed Yakup Bey, Çin ve Rus tehdidine karşı Abdulaziz’den destek istemiş, Abdulaziz’den ve daha sonra tahta çıkan II. Abdulhamid’den gerekli desteği almıştır. Ancak Mehmed Yakup Beyin iç karışıklıkları ve dış dengeleri iyi kontrol edememesinden dolayı Rus destekli Çin ordusu 1878′de Doğu Türkistan’ı yeniden işgal etmiştir.
Yarım asrı geçen bir dönemden sonra 1931′de Doğu Türkistan’da tekrar başlayan ayaklanmalar 1933 yılına kadar sürmüş ve 12 Kasım 1933′te Kâşgar’da Hoca Niyaz Hacı’nın başkanlığında Şarkî Türkistan İslâm Cumhuriyeti kurulmuştur. Ancak Çin’in Rusya’dan yardım istemesi üzerine Doğu Türkistan topraklarına giren Kızıl Ordu’nun baskısıyla bu devlet Ocak 1934′e kadar sürmüştür.
1937 yılında mücadele yeniden başlamış ve 1944′te başlayan İli ayaklanmasının ardından 12 Kasım 1944′te Ali Han Töre’nin liderliğinde Şarkî Türkistan Cumhuriyeti yeniden ilân edilmiştir. Çin ve Rusya tehdidi arasında kalan yeni cumhuriyet, Çin yönetimiyle anlaşarak varlığını korumaya çalışmışsa da 1949”da komünist Çin yönetimine teslim olmaktan kurtulamamışlardır.
Doğu Türkistan Türkleri, 1933 yılındaki gelişmelerin ardından vatan için vatandan göç etmeye başlamışlardır. Göçler, Hindistan, Pakistan, Afganistan gibi ülkelere oralardan da Türkiye ve Arabistan’a yapılmıştır. Göç edenlerin sayısı bu gün 75 bine ulaşmıştır. Türkiye’ye gelenler Kayseri, İstanbul, Kahramanmaraş, Ankara, Konya, Niğde, Adana ve İzmir’e yerleşmişlerdir.
Çin yönetimi, 18 Kasım 1884′ten itibaren Doğu Türkistan’a “yeni kazanılmış toprak” anlamına gelen Sinkiang=Şincang adını vermiş, 1955′te de Sinkiang Uygur Özerk Bölgesi adıyla Çin’e bağlı bir bölge hâline getirmiştir.
Özerklik uygulaması Doğu Türkistan’da sükûneti sağlamaya yetmemiş, özellikle son yıllarda ayaklanmalar daha da artmıştır. Türklerin elindeki toprakların Çinlilere verilmesi, Doğu Türkistan’daki tabiî zenginliklerin büyük çoğunluğunun Çin’e götürülmesi ve Türk nüfusunun yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmesi gerekçesiyle, 15 Mayıs -12 Haziran 1991 tarihleri arasında Çöğçek, Altay ve Tarbağatay vilâyetlerinde mahallî Çin yöneticilerine karşı bir isyan patlak vermiştir.
Ardından Barin ilçesinde buna benzer bir direniş daha gerçekleşmiştir. Bu çatışmalarda 10.000 kişi yaralanmış, 1500 Türk ve 600 Çinli hayatını kaybetmiş ve 9 köy tahrip edilmiştir. Son olarak Doğu Türkistan’da 25 Nisan 1996 ve 5-6 Şubat 1997 tarihlerinde iki ayrı isyan daha yaşanmıştır. Bu isyanlar ve Çin’in bu gelişmeler karşısındaki tutumu hem uluslar arası kurumlar hem de ABD ve AB nezdinde tepkilere yol açmıştır.
Tarihî ve coğrafî bakımdan Batı Türkistan’daki Türk cumhuriyetlerinin tabiî bir uzantısı olan Doğu Türkistan’da Uygurlar dışında, Kazak, Özbek, Kırgız ve Tatar Türkleri de yaşamaktadır. Ancak dil ve kültür bakımından bütün Doğu Türkistan Türkleri Uygur Türkçesi ve kültürü etrafında bütünleşmiş görünmektedir.
UYGUR TÜRKLERİ
Uygur adının anlamı ve kökeni konusunda birbirinden farklı görüşler öne sürülmektedir. Kâşgarlı Mahmud, Uygur adını bir efsaneye dayalı olarak bir yer adı şeklinde açıklamakta ve bu adın inen hozhorend “kendi kendini besleyebilen” sözünün hozhor ve uygur şeklinde değişmesiyle ortaya çıktığını söylemektedir (DLT I, 111-112).
Zeki Velidî Togan, Uygur adının Fu-fu-la sözünün Çin işaretleriyle yazılmasından veya Tiyanşan’ın doğusundakiOykhardis adlı bir nehrin adından geldiğini düşünmektedir.
Rıza Nur ise, uymak fiilinden getirdiği Uygur adının “medeni” anlamına eldiğini düşünmektedir. Uygur adını, Rabguzî “itaat edici”, Bacot, “şahin ibi hızlı hücum eden orman halkı”, Nemeth “akraba, müttefik”, Radloff, ise uyanlar, uyuşanlar, işbirliği yapanlar” şeklinde açıklamaktadırlar.
Uygur adı, ilk olarak 744-840 yılları arasında hüküm süren Uygur Devleti döneminde bir devlet adı hâline gelmiştir. Ancak bu hanlığın kuruluşunda aslî unsur Tokuz Oğuzlardan meydana gelmekteydi. Tokuz sayısı dokuz boyun birliğini ifade etmektedir.
Bu birlikte Uygur, Buhu, Hun, Bayırku, Tongra boy-larşyla, Çin kaynaklarında Sı-cye (Ssu-chieh), Çi-bi (Ch’i-pi), A-bu-sı (A-pussu) Ve Gu-lun-vu-gu (Ku-Jun-wu-ku) olarak adlandırılan boylar yer almaktadır. 744′te Uygur Devleti kurulunca yönetim Uygurlardan Yağlakar uruğuna geçmiş ve soy teşkilâtı 10 bölüğe ayrılan Uygurlar da On Uygurlar olarak anılmışlardır913 Uygur adına müttefik anlamı yükleyen araştırmacılar, On Uygur adını da On kabilenin birliğini ifade eden bir adlandırma olarak “on müttefik” şeklinderdır.
Çin kaynakları Uygurların Göktürkler gibi Hunlarin neslinden olduğunu bildirirken Arap kaynakları Uygurları Tokuz Oğuzlardan getirmişlerdir.
Uygur tarihçisi Turgun Almaş, Uygur Türklerinin, 8 bin yıl önce Güney Sibirya, Altay Dağlarının etekleri, Moğol ve Cungarya bozkırları, Yedisu bölgesiyle çevrelenen geniş araziye dağıldıklarını söylemektedir.
Bu görüşünü efsaneler,mağara resimleri ve arkeolojik kazı verileriyle kuvvetlendirmeye çalışırken, yazılı belgelere dayalı Uygur tarihini M. Ö. 240-M.S. 216 yılları arasında hüküm süren Asya Hunları ve Oğuz Kağan’la başlatmaktadır.
TURSUNAY TÜRKSOY TARAFINDAN YAPILAN SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMI İÇİN BKZ :