EGEMENLİK MİLLETİNDİR!


EGEMENLİK
KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR
MENGÜ SİTE :
BİZİM KÜREMİZ

Alternatif küreselleşme hareketleri içinde, yüksek başarı şansının, sadece en örgütlü olanlarda ve sarsılmaz bir amaç birliği doğrultusunda hareket edenlerde olduğunu gördüm.

Çevrecileri, yoksulları işsizleri, işçileri ve bütün barışçıları ellerim patlayıncaya kadar alkışlıyorum. Ancak ben bütün enerjimi, bilincimi, zamanımı ve çalışmamı artık bir başka alternatif küreselleşme hareketinde odakladım:

ANADOLU-
İDİL-URAL-
ALTAY KÜRESELLEŞMESİ

ANADOLU-İDİL-URAL-ALTAY KÜRESİ

Büyük Kafile'ye katılmak için, kim var diye düşünme!   "

"Ben varım" deyip "HAREKET"E GEÇ! ve SİVİL İNİSİYATİFİN
bir parçası ol;

Çünkü;
EĞER İSTERSEN KENDİ KÜRENDE ve KENDİ DÜNYA DÜZENİNDE 
YAŞAYABİLİRSİN!

 

     www.globalidilaltay.com

Not: Resim ve haritalar, facebook sosyal paylaşım ortamından buraya aktarılmıştır.

Üyelik Girişi

ALTAY DESTANLARINDA TOTEM ve TABU

ALTAY

DESTANLARINDA TOTEM ve TABU

 
Doç. Dr. Erdoğan Altınkaynak
 
 
 
İnsanoğlunun hayatına korkuları yön verir. Hastalık, sakatlık, acizlik, yalnız kalma, işinden olma, mevkisinden olma, karanlık, açlık, iftiraya uğrama, işkence, itibar kaybı vs. gibi pek çok korkumuz vardır. İnsanoğlu’nun en büyük korkusu ise ,ölüm korkusudur. İnsanoğlu bu  korkularla yüz yüze kaldığında ne yapar?


Biz bizi yaratandan ziyade yarattıklarımıza taparız. Önce yaratır, sonra taparız. Bizi yaratandan korkumuz belirli dönemlerde bitse de yarattıklarımızdan korkumuz daimi olarak kalır. Korkunun ana kaynağı ise bilgisizliktir. Bilmediğimiz şeylerden korkarız. Aslında bilmediğimiz değil, aşina olduğumuz halde nasıl ve neden olduğunu, nasıl doğduğunu bilmediğimiz şeyleri önce kendimize göre adlandırır veya toplumda hazır olarak bulur sonra onun varlığına inanır, kutsar ve inandığımız bu varlıktan korkarız ve taparız.


Başlangıçta Zeus’un bir boğa olduğu söylenmektedir.[1] Boğa bir totem olarak ortaya çıkmış, zamanla insan hüviyetine girmiş ve Zeus olarak insan suretinde şekillenmiştir. Bir boğanın totem olarak geçirdiği aşama yukarıdaki söylemi doğrular özellikleri taşımaktadır.   


Korku ile yüz yüze geldiğimizde yaptığımız şeyler, korkulan şeyden uzaklaşma yollarını aramak veya ötelemek, bu olmadığı takdirde; kaçış yolu bulamadığımız hallerde tevekkül gösterip o korkudan daha büyük korkulacak nesneye sığınmak tercihlerimizin başında gelir. [2]


İşte “tabu” ve “totem” bu bilmediklerimizden korku, korkudan kaçış – öteleme ve yaratılan korkudan daha büyük bir korkulacağa sığınma ile ilgilidir.


 “Tabu” kelimesi Polinezya Yerli dillerinden alınarak türetilmiştir. Değişik kaynaklar bu konuda aynı bilgileri içermektedir.[3] Kutsal olan ve dokunulması yasaklanan bir eşya veya varlığın, yapılmaması gereken bir hareketin sonucudur. Dini bakımdan ters veya yasaklanmış olsalar da
bunlar genellikle daha önceki ve eski dinlerden kalmadır. Freud’a göre tabu:
  1. a.      Kişilerin veya şeylerin kutsallık (veya kirlilik) özelliğini;
  2. b.      b: Bu özellikten kaynaklanan yasağın türünü;
  3. c: Yasağın ihlalinden kaynaklanan kutsallığı (veya kirliliği) içerir.[4] Ve bu kavram:
i: Bir insan veya şeyde yapısal olan mana’nın (gizemli gücün) sonucu olarak doğal veya dolaysız;


ii: İletilen veya dolaylı, yani yine aynı ölçüde mana’nın sonucu olan, ama a: kazanılan veya b: Bir rahip, şef veya başka birisi tarafından verilen;


iii: Örneğin, kadının kocasının mülkiyetine verilmesinde olduğu gibi her iki etkenin de bulunduğu ara tabular… şeklinde izah edilmektedir.


Tabu çeşitlerine ve bu çeşitlerin amaçlarına gelince


İ: Dolaysız tabular:
  1. a.      Önemli şahsiyetlerin – şeflerin, rahiplerin, vs – ve
    eşyaların korunmasını;
  2. b.      Zayıfların – kadınların ve çocukların ve genelde
    sıradan insanların -  şeflerin ve
    rahiplerin güçlü mana’sından (sihirli etkisinden) korunmasını;
  3. c.       Ölülerle temasın veya bazı besinleri yemenin
    yarattığı tehlikelere karşı korunmayı;
  4. d.      Temel yaşam olaylarının – doğum, ergenliğe geçiş,
    evlilik ve cinsel işlevler, vb – korunmasını
  5. e.       İnsanların Tanrıların veya ruhların öfkesine veya
    gücüne karşı korunmasını;
  6. f.       Ebeveynlerden birisiyle veya her ikisiyle duygusal ilişkideki doğmamış bebeklerin ve küçük çocukların, bazı eylemlerin sonuçlarından, özellikle de bazı besinlerden
    kaynaklandığı varsayılan özelliklere karşı korunmasını amaçlar.
     
İİ. Tabular, bireyin eşyalarının, tarlalarının, aletlerinin, vb. hırsızlığa karşı korunmasını amaçlar.[5]


-Ansikl. Etnol. Tabu’luk bulaşıcıdır; tabu sayılan kimsenin (kral, rahip, büyücü, hasta, loğusa kadın v.b.) ayağının bastığı toprak da tabu olur. Kavramın dini menşeli olduğu sanılmaktadır; hayatın başlıca olaylarının, tabiatüstü güç bahşedilmiş kimselerin, tuhaf şeylerin ve izah edilemeyen gösterilerin ilkel kavimlerde uyandırdığı korku ile karışık saygının belirtisidir. Bu yüzden tabunun görevi koruyuculuktur. Tabunun
ihlal edilmesi gökyüzünün gazabına uğrama sonucunu yaratır ve suçlu kadar suçlunun bağlı olduğu topluluk da bu gazabın kurbanı olabilir. Tabu kavramı sadece Polinezyalılara has değil, bütün animist kavimlerde ortaktır ve medeni toplumlarda bile izlerine rastlanır. Freud, tabuyu psikanalitik bir şekilde açıklamağa çalışmıştır. Tabular en az bir dinin olumlu yönleri kadar önemlidir: tabuyu dinin tanımı olarak kabul edenler bile olmuştur. Çoğunlukla tabular bazı şartlara bağlıdır. Tek tek veya gruplar halinde, sürekli veya geçici (topluma giriş anında kaldırılan tabular dizisi) olabilir. Dokunma ile, konuşma ile veya düşünme ile ilgili bulunabilir. Çiğnenmiş bir tabu, işlenmiş bir günah demektir ve çoğunlukla ilahi bir cezayı önleme amacı güden bir kefaret ayini yapılmasını gerektirir.[6]


-Leng. Dilbilim alanında tabu terimi, “ilkel” adı verilen topluluklarda ve hatta batıl itikatlar veya utanma sebebiyle en medeni topluluklarda bile rastlanılan dil yasaklarını belirtmek için kullanılır. Bu yasaklar söze mal edilen sihirli etkililik ve kelimenin belirttiği şeyi davet ettiği inancıyla açıklanır.[7]


Bazı toplumlarda bir nesne, kişi ya da davranışın, topluluk üyeleri tarafından yasak ya da tehlikeli sayılmasına yol açan özellikleri. Polinezya dilinde “yasak”, “kutsal” anlamına gelen tabu sözcüğünün anlamı, antropoloji uzmanları tarafından kutsal bir göçle donatılmış ve çiğnenmesi kötü sonuçlara yol açan yasaklar içeren nesne, yer, kişi ya da
davranışları belirtmek amacıyla yaygınlaştırılmıştır alışılmamış ve normalin dışındaki her şey tabu sayılabilir. Tabuların varlığı, dünya ve insanlar üstünde bir denetim kurma isteğini ortaya koyar: Tabu, kurulu toplumsal düzenin korunmasını sağlar
.[8]


Tabu’luk bulaşıcıdır; tabu sayılan kimsenin (kral, rahip, büyücü, hasta, loğusa kadın v.b.) ayağının bastığı toprak da tabu olur. Kavramın dini menşeli olduğu sanılmaktadır; hayatın başlıca olaylarının, tabiatüstü güç bahşedilmiş kimselerin, tuhaf şeylerin ve izah edilemeyen gösterilerin ilkel kavimlerde uyandırdığı korku ile karışık saygının belirtisidir. Bu yüzden tabunun görevi koruyuculuktur. Tabunun ihlal edilmesi gökyüzünün gazabına uğrama sonucunu yaratır ve suçlu kadar suçlunun
bağlı olduğu topluluk da bu gazabın kurbanı olabilir. Tabu kavramı sadece
Polinezyalılara has değil, bütün animist kavimlerde ortaktır ve medeni
toplumlarda bile izlerine rastlanır. Freud, tabuyu psikanalitik bir şekilde
açıklamağa çalışmıştır. Tabular en az bir dinin olumlu yönleri kadar önemlidir: tabuyu dinin tanımı olarak kabul edenler bile olmuştur. Çoğunlukla tabular bazı şartlara bağlıdır. Tek tek veya gruplar halinde, sürekli veya geçici (topluma giriş anında kaldırılan tabular dizisi) olabilir. Dokunma ile, konuşma ile veya düşünme ile ilgili bulunabilir. Çiğnenmiş bir tabu, işlenmiş bir günah demektir ve çoğunlukla ilahi bir cezayı önleme amacı güden bir kefaret ayini yapılmasını gerektirir.[9]
Tabuyu ihlal e
den de tabulaşır. Tabuları ihlal etmeyen kahraman da sıradan bir insan olur.


Totem ise, korkulardan kurtulmak için sığınılan bir varlıktır. Genellikle eti
yenebilen , zararsız ya da tehlikeli ve korkulan bir hayvan, seyrek olarak da bir bitki ya da yağmur, su gibi bütün  klanla özel bir ilişki içinde bulunan bir doğa gücüdür. Totem bir kez soyun atası, ayrıca koruyucu ruhu ya da yardımcısıdır, soya gelecekten haber iletir; tehlikeli bir varlık olması durumunda soyun çocuklarını bilip tanır, kendilerini kollayıp gözetir. Bunun karşılığında ise totemdaşlar totemlerini öldürmemek (yok etmemek), etini yememek ve ondan bir başka şekilde yararlanmamak gibi kutsal, uyulmaması durumunda otomatik olarak cezaya çarptırılacakları bir yükümlülüğü üstlenirler.[10] (algonkin dilinde ototeman, benim klanımdan). Bir topluluğun veya bir ferdin atası veya koruyucusu sayılan hayvan. Bir hayvanın tasviri: Mağrur bir totem gibi sussam konuşmasam (Atilla İlhan). Bunlar koca ile karısının totemleri idi (Ziya Gökalp). (Meydan Larousse ?: 368) (İlkel) Bir insan ya da insan topluluğuyle dinsel – büyüsel ilişkisi olduğuna ve o insanı ya da topluluğu koruduğuna, kader birliği kurulduğuna inanılan hayvan, bitki, cansız nesne, doğasal olay… Algonkin’lerin dilinde Ototeman (benim kılanım) ya da Totam (Klan) anlamına gelen bir kökten türemiştir. Bu sözcüğe
ilkin gezgin J. Long’un 1791 yılında Londra’da yayımlanan kitabında
rastlanmıştır.


Voyage and Travels of an Indian Interpreter adını taşıyan bu kitaptan sonra ilkin, Amerika Kızılderilileri dışında, Avustralya ilkellerinde totem bulunduğunu Grey 1841 yılında yayımladığı Journal of two Expeditions in North and Western Australia (c. II, s. 228) adlı yapıtında bildirmiştir. Bununla beraber totemciliğe ilkin bilimsel açıdan bakan ve onu insanlık tarihine bağlayan Fortnightly Reviewi The Worship of Anmilas and Plats, Totems and Totemism (1869, 1870) adlı yapıtıyle İngiliz bilgini Mac Lennan olmuştur. İlkin Amerika kıtasında yapılan totemcilik
incelemeleri daha sonra bütün dünyaya yayılmış, önemli gerçekler meydana çıkarılmıştır. Yüzlerce bilginin üstünde çalıştığı bu inançtan bilimsel sonuçlar çıkarmaya çalışan ilk bilgin de Kinshipand Marriage in Early Arabia (Cambridge, 1885) adlı yapıtıyle Robertson Smith’dir. Totemciliğin gerçek ve en eski bir din olduğunu ortaya koyan The Native Tribes of Central Australia (1899) ve The Northern Tribes of Central Australia (1904) adlı yapıtlarıyle Baldwin Spencer ve F. J. Gillen’dir.


Totemciliğin asıl yurdunun Avustralya olduğu böylelikle meydana çıkmıştır. Bununla beraber totem sözcüğü Avustralya’da kullanılmaz. Bu sözcüğün karşılığı olarak Kobong deyimi kullanılır. Avustralya ilkellerinden Dieri’ler, Murdu, Narrinyeri’ler Mgaitye, Warramunga’lar Murgai ya da Mungali derler. Totem, genellikle hayvan ya da
bitkidir. Avustralya’da %8 oranında bulut, yağmur, ay, güneş, rüzgâr, ateş, su, deniz vb. gibi şeylerin de totem sayıldığı saptanmıştır. Kimi yerlerde de bir şeyin sadece parçasının, örneğin kanguru kuyruğunun totem sayıldığı görülmüştür (Kimi incelemeciler bunu klanın parçalanmış olması ve her parçanın bütün olan totemin bir parçasına sahip çıktığı nedenine bağlıyorlar). Totem, genellikle, deniz ve ay gibi tekliklerin dışında, bir birey değil, bir türdür. Daha açık bir deyişle, totem olan örneğin belli bir kanguru değil, kanguru türüdür. Buna karşı klanın totemi, genellikle bireyin de totemidir. Bununla beraber sadece
bir bireye özgü totemler de vardır. Meksika yerlileri bireysel toteme Nagual, Huron’lar Okki, Algokin’ler Manitu derler.[11]


Anlatım esasına dayalı metinlerde tabu ve totemlere çok sık rastlanır. Biz
çalışmamızda Altay Destanlarında “tabu” ve “totem” adıyla, Türkiye’de
yayınlanan Altay Destanları üzerinde durmaya çalışacağız. Bahse konu kitap Türkiyede yayınlanan Altay Destanlarından[12] alınan “Er Samır, Aktayçı, Kökin Erkey, Altay Buuçay, Malçı Mergen, Kozın Erkeş, Közüyke, Oçi Bala, Ay Sologoy Lo Kün Sologoy, Ösküs Uul, Kan-Kapçıkay, Kan-Ceeren Attu Kan-Altın, Temene-Koo, Kara-Taacı Kıs, Kögüdey-Kökşinle Boodoy-Koo, Altın Ergek destanlarını kapsamaktadır. Bahse konu edilen anlatım esasına dayalı ürünlerin aslında ne kadar destan olduğu da tartışılır. Zira buraya destan olarak alınan ürünler, destandan daha ziyade masal özellikleri göstermektedir.
 
 
TABU[13]
 
 
Avlanma Yasağı


Kara Orman, karanlık orman, gizli güçlerin yaşam alanı olan orman anlamlarında kullanılmaktadır. İçerisi bilinmeyenlerle doludur. Kara Orman’da avlanmak, diğer varlıkların yaşam alanına müdahale etmektir. Bu müdahale kaos ile birlikte tabuyu da ortaya çıkarttığı için tabulaştırılmıştır. Bu nedenle Er Samır’ın eşi Altın Tana, kara ormana avlanmaya gitmek isteyen eşine kara ormanda avlanmaması gerektiğini hatırlatır:
“Kara ormana gidince,
Nasıl geri döneceksin?
Bugün ava gitme” (s.35, C.1)
Karaca veya geyikler, Türk mitolojisinde Umay Ana’nın kızlarıdır. Türk dünyasına mahsus anlatım esasına dayalı ürünlerde geyik avcılığı ile ilgili pek çok epizotla karşılaşırız. Bu avcılık hoş karşılanmaz. Umay Ana ile bağlantısı olduğu düşüncesi ile de bazı hallerde totem, bazı hallerde tabu
yapılmıştır.  Er Samır Destanı’nda ise bu
yasağın çiğnendiği görülür:
“Kahverengi kumlu demir dağa
Şimdi gidip görelim dedi.
Karaca da olsa avlıyayım” dedi. (s.37, C.I) 
 
Er Samır, ova, vadi gezmiş ancak avlayacak hiçbir hayvan bulamamış, bu nedenle de yasağı çiğneme noktasına gelmiştir.

C200-C229 Yeme-İçme Yasağı
 
Ak Tayçı Destanı’nda kahramanımız önüne konulan yiyecekleri insan eti ve kanı yiyenlerin yiyecekleri yenmez diyerek yemez ve geri çevirir:[14]
Bu yasak genellikle yer altı dünyası için geçerlidir. Bazı yiyeceklerin yenmesi yasağı totem olmaları ile ilgilidir.
Altın masaya konan yiyecekten
Yememekte ısrar etti.
“İnsanın etini, kanını yiyen
İnsanların yiyeceğini nasıl yerim? (s.148, C.I)


Malçı Mergen Destanı’nda  Ak Şankı eşi Maçlı Mergen’e önüne konulan yiyecekleri yememesi konusunda ikazda bulunur:
Koydukları yiyeceği eline alma,
Dudağını değdirme

Diri vücudun ölür,
Gitmezken gider olursun. (s.247, C.I)
Kan-Ceeren Attu Kan-Altın Destanı’nda bazı hayvanların belirli yerlerini yemek yasaklanmıştır. Kurban edilen devenin başını ve beynini yemenin yasak olduğu destanda şu sözlerle belirtilir:
Kurban edilen devenin başını yemez.
Şimdi de deve öldürülse,
İki gözü görür,
Yanağı soyulmasa,
Devenin etini kurt da yese,
Deve geviş getirir.
Devenin eti yenebilir,
Yalnızca başı toprağa gömülür,
Beyni yemek yasaklanmıştır. (s.390, C.II)
Kögüdey-Kökşinle Boodoy Koo Destanı’nda yasakları çiğneyen Boodoy Koo, ateşin sönmesi ve hayvanının Altay’da sahipsiz kalması ile cezalandırılır. Ateş almak için yer altı dünyasından olan Celbegen ve Altın Targa’nın yanına gider. Burada önüne getirilen yılan, kurbağa etini ve bitli, sirkeli çorbadan yemez.
Anlı şanlı Boodoy Koo 
 
Şimdi şöyle dedi:
“İnsan başı kase yapan

İnsan kanını su yerine içen
Birinin verdiği yemeği
Yemek istemiyorum” dedi.   (s.431, C.II)
C755. Belirli zamanlarda bazı şeyleri yapma yasağı

Belirli zaman dilimi içerisinde bazı eylemlerin yapılması büyükler veya hane sahipleri tarafından yasaklanır. Bu tür yasaklar büyüklerin veya hane sahiplerinin evde olmadığı bir yere gittiği, savaşta bulunduğu, ava çıktığı gibi zamanlarda, evde kalan veya o toplum içerisinde bulunan halkın uyması istenilen yasaklardır. Türk masallarında kahramanlar misafir oldukları veya esir edildikleri yerde kırkıncı odayı açarak bu yasağı ihlal ederler. Altay Buuçay Destanı’nda Altay Buuçay, Cara Çeçen kızına evde bulunmadığı zamanlarda boz ırmağın kırına gitmemesini, ak denizin suyuna ayağını sokmamasını söyler. Böylece boz orman ve
ak deniz yasaklanan bölge olur:
“Benim evde olmadığım zamanlarda
 
Boz ormanın kırına çıkma.
Ak denizin suyuna
İki ayağını sokma!”
Bazı bölgeler girilmesi ve görülmesi yasak olan yerlerdir. Bu yasak genellikle baba ya da kağan gibi kişiler tarafından bir nasihat gibi karşı tarafa söylenir ve bu yasağa uyması istenir. Ancak kahraman burada merak duygusunu yenemez ve yasak olan yere gider.  Bu nedenle yasağı
ihlal eder.
“Boz ormanlık dağa çıkma diye
Baban sana niçin söyledi?
Sen o kıra çıkıp bak.
Ne görürsen gelip anlat” (s.201, C.I)
Malçı Mergen Destanı’nda ayın evrelerine göre çeşitli yasaklar bulunmaktadır. Buna göre ay eski iken yaklaşılmaz; bu iyi bir şey değildir. Ancak ayın dolunay vaktinde yaklaşılabilir:
Gök denizin iyesidir!
Hayırlı düşünmüyor,
Kötü düşünüyor.
Ölmez vücudun ölür.
Gök denize vardığında,
Ay eski iken yaklaşma,
Ayın dolunay vakti yaklaşsan,
Derin uykuda olduğu zamandır.
Bu zamanda tutabilirsen,
Zafer senin olur” ( s.242, C.I)
C610. Yasaklanan Bölge
Malçı Mergen Destanı’nda kızını evlendirmeknisteyen Aybıçı Bay, kızı Ak Şankı’nın Malçı Mergen ile evlenmek istemesi üzerine onu lânet taşıyıcısı olarak görür ve onu evinden, yurdundan kovar:
Benim evimi lânetleme,
Benim gözüme diken olma,
Defol git,
Altay’ımı kirletme!” (s.233, C.I)
Kan-Kapçıkay Destanı. Yeraltının ve yer üstünün kendi kuralları vardır. Yerin altı ve üstü arasındaki sınır, ihlal edilmemesi gereken bir şeydir. Bu sınırın ihlali ise bazı cezaları ve sınırlandırmaları gerektirir. Bu cezalandırmalardan bir tanesi de yeraltından yer üstüne çıkan kızın bir daha yeraltına dönememesidir. Bir kez yerüstüne çıkan kız için yerin altı girilmesi yasak bölgedir. Ada Erlik’in Erke Toylon adlı kızını Buurıl Kağan yerüstüne kaçırdığı için Erke Toylon’un bir daha yeraltına inmesi yasaklanmıştır:  


- Kız gittiği yerde kalır
(….)
Aylı güneşli Altay’dan
Yeraltına
Ölse, ruhu inmesin,
Yaşasa kendi gelmesin.
Yeryüzünün iyesi olup,
Artık yeraltına inmeyip,
Yüksek göğe çıkmayıp, (….) (s. 243-244, C.II)


Yasak olan yerlerde bulunmak felakete yol açar. Yasak yerin laneti orada bulunan kişilere sirayet eder. bu lânet kişiyi ölüme kadar götürür. Kan-Ceeren Attu Kan- Altın Destanı’nda da yasak bölgenin ihlali ölüme götürür:
Dağ olup gelip düştü.
“Basılmaz yere niçin bastınız?
Gelinmez yere niçin geldiniz?
Bütün vücudum
İrin oldu.
Böyle bir felaket içinde
Bu şekilde ölüyoruz” diye. (s.361, C.II)
Söylenmesi Yasak Sözler
 
Yalan konuşmak söylenilmemesi gereken sözlerdendir. Kan Kapçıkay Destanı’nda bu yasak belirtilir: 

Aygır Celbis Ceeren’in
Kuluydum ben, dedi.
Kan Kapçıkay bağırdı:

-Madem öyle, o delikanlının
Nerede olduğunu biliyor musun?
Eğer yalan söylersen
Lanetlenirsin dedi. (s.301, C.II)
Baba ve anne en kutsal varlıklardır. Onlara karşı söylenilmiş olan her türlü kötü söz yasaktır. Kan Kapçıkay Destanı’nda da böylesine bir yasak bulunur:   
Babanın etini ye dediler
Söylenmezi söylediler.
Annenin döşünü ye, dediler.
Kötü söz söylediler. (s.313, C.II)


Kağanın/ Kralın Yasakları

Oçı-Bala Destanında  Kan Taacı bey kağan yıkılıp uyuya kalırsa, Oçı Bala’ya atını serbest bırakması, köpeklerini salması gibi emirler verir:

Altıncı kadehi içince,
Yüksek sesle bağırdı.
Nazlı, kara kıza
İkinci defa emretti:

- Ben yıkılıp uyursam
Kuşağımı kuşanıp,
Sadağımı takınıp,
Ak kılıcımı kuşan, dedi.
Ak silahımı as, dedi.
Atım Kan Ceeren’i
Serbest diye emretti.
Pamuk, ipek döşek ser, dedi.
Bronz eyerimi yastık yap, dedi.
Kapı önünü bekleyen
İki kara köpeğimi
Bırak sal dedi.
Yedinci kadehi içince
Yere dayanıp yıkıldı.   (s.112-113, C.II)
Ösküs Uul Destanında, Talay Kağan, Ösküs Uul’a ay yüzlü halkından, hayvanından, servetinden almamasını söyler:

Talay Kağan kendisi gelip,
Yalvarır, oğlum, dedi.
Çakıl taşı gibi hayvan verse,
Hayvanını alma, hayvanını, dedi.
Ay yüzlü halk verse,
Halkını alma, oğlum, dedi.
Talay Kağan’nın yerine
İnip git, oğlum, dedi.
Dağ gibi servetinden
Verse de alma, oğlum, dedi.
Tam orta yerde kuyuda
Ölmüş itin cesedi durur
Dokuz kat ak beze
Dolanmış ceset durur.
Ölmüş itin cesedi yapıp,
Değiştirip koymuş
Talay Kağan’ın kızı
İşte odur, balam, dedi.
O genç kız Altın Küskü’yü
Alıp gel, oğlum, dedi.
O ölmüş itin cesedinden başka
Hiçbir şey alma dedi.   (s.144-145, C.II)


Kögüdey-Kökşinle Boodoy-Koo Destanında Kögüdey-Köşkin göğün sırtını yedi kez dolaşıp kuş avlamaya gitmeden önce kardeşi Boodoy Koo’ya kağıt oynamaması, demir sandığı açmaması, otuz gözlü dürbün ile bakmaması, Kırba Memeli boz kısrağı öldürme gibi öğütler verir.


Sen kağıt oynama,
Sen şatra oynama,
Dokuz köşeli demir sandığı
Sakın açma, dedi.
Otuz gözlü dürbünü
Çıkarıp bakma, dedi.
Birbirine denk iki demir asayı
Yerinden çıkarma, dedi.
Kırba memeli boz kısrağı
Öldürme, diye tembihledi. (s.427, C.II) 

Hayvanlarla İlgili Yasaklar
Kan Ceren Attu Kan- Altın Destanı:
 
Şimdiye dek kutsal olmuştur.
Ava çıkan insan
Yerde tavşan başı görse,
Onu atmayıp alması gerekli.
Yerde geyik başı görse,
Onu da atmayıp alması gerekir. (s.390, C.II)
TOTEM
 
Dağ  Kültü
Gökyüzüne en yakın yerler olan dağlar, yüce ve kutsal kabul edilir. Her toplumun veya dinin bir kutsal dağı vardır. Bu dağların koruyucu olduğuna inanılır. İnsanların ilk çağlarından bugüne kutsal dağlara adaklar adanır ve dualar edilir. Hulin Dağı, Tanrı Dağları, Hira, Sina Dağı, Kazılık Dağı gibi dağlar bunlardandır.
Er Samır Destanında Altay’daki kutsal dağlara dualar eder:
Ak zirveli dağlarına
Atından inerek dua etti.
“Babamın, anamın hayır duası,
“Ağacın, taşın rahmeti!” diye. (s.110, C.I)


Oçı- Bala Destanında:

Anavatanı Kin dağı
Öncekinden iki kat daha iyiydi
Anavatanı mukaddes dağı
Öncekinden on kat dağa iyiydi. (s.49, C.II)

 
Kutsal Altay Oçı Bala Destanı’nda Altay’ın kutsal olduğu belirtilir. Kutsal Altay baba gibi gösterilerek, onun koruyucu rolü vurgulanır. Ayrıca kutsal Altay’ın kendisine yüklenen bu kutsallık onun bünyesinde barındırdığı dağa, taşa, suya ve ağaca da sirayet eder. Bu nedenle Kutsal Altay’ın dağı da kutsaldır.

Altı yaşındayken Baba gibi olan kutsal Altay

İki yaşındayken Ana gibi olan Kin Altay

Bağrışan hayvanını besleyen Kutsal dağı (s. 41-42, C.II)

 
Altay’ın kutsal rolü onu besleyici de kılar:

Birbirine benzer iki genç kız

Altın bezenmiş kutsal Altay’da
Ak hayvanlarını beslemişler. (s.42, C.II)
 
Ağaç Kültü
Kutsal ağaç, kozmik ağaç, baş aşağı çevrilmiş ağaç, hayat ağacı, bilgi ağacı gibi ağaçla ilgili çok eski inançları mitlerle örnekleyen Mircea Eliade ağacın kutsallaştırılmasının nedenini şöyle izah eder “Gücüyle ve ifade ettikleri sayesinde ağaç, dinsel bir nesne özelliği kazanır. Ama bu güç, kendi çapında, belli bir antolojiye sahiptir; ağaç, kutsal güçlerle yüklüyse dikey olduğu, yerden bittiği, yapraklarını kaybedip yeniden kazandığı, kendini sayısız kez yenilediği (“ölür” ve “yeniden dirilir”), süslü ve güzel olduğu içindir”[15] Ağaçlara nezir olarak çaput bağlama günümüz Türk Dünyasında uygulanan pratiklerdendir. Türk Mitolojisi içinde de bazı ağaçlar kutsal kabul edilir. Bazı ayinlerde şamanlar kayın ağacını atası olarak söyler. Er Samır Destanı’nda yedi kara kütüğe ak bez bağlanıp, ak süt saçılır ve dua edilir:
Yedi kara kütüğü
Ak bez bağlayarak,
Ak sütten saçtı,
Dua ederek geçiverdi. (s.96, C.I)
Ağaçların ruhu vardır. Altay Destanları’nda ağaç iyeleri bulunur ve bu ağaçların koruyucu olduğuna inanılır. Kavak ağacı da koruyucu olduğuna inanılan ağaçlardan birtanesidir. Kahramanlar, kutsal kavağın altında dinlenirler, ona saygı gösterirler. Ak Tayçı Destanı’nda yer altından kesilen sekiz dallı demir kavak, kutsal kavağa eklenir: Yer altında bulunan bu ağaç bazı masallarda anka kuşunun yuvasını kurduğu ağaç olarak da görülür. Sekiz dallı demir kavağı
Başından tutup yardı Kutsal kavağa ekledi. (s.155, C.I)
 
Kavak ağacı totemdir. Ona sığınılır ve onun koruyucu gücünden faydalanılır. Kozın Erkeş Destanında kavak ağacının bu rolü belirtilir:

“Yağmurlu güne yakalandığımda,
Saçak olan kutsal ağaç. 
Eğer uzun ömür yaşarsam,
Yine burada konaklarım.
Karlı günde konakladığımda,
Sıcak eve benzeyen büyük kavak
Ne zaman esen olsam,
Senin dibinde çok konaklarım…” (s. 254, C.I)

  
Ağaçların koruyucu ruhu olduğuna inanmak onları totemleştirir. Totem olan ağaçlar Altay Destanı’nda sıklıkla yer alır. Oçı Bala Destanında, Oçı Bala savaş giysilerini çıkartır ve kutsal kavak ağacına asar:


Savaş giyimlerini çekip çıkardı
Kutsal kavak ağacına astı (s.56, C.II) 


Oçı Bala, ok ve yayını yine kutsal kavağa asar. Aynı zamanda burada kutsal yer altı sulu nehir de yıkanır:

Okunu yayını çıkarıp
Kutsal kavağa astı
Zırhını çıkarıp
Ak kayına astı
Kutsal yeraltı sulu nehir
Bütün vücudunu yıkadı. (s.68, C.II)


Ağaçların koruyucu ruhu olduğuna inanılır. Ay Sologoy Lo Kün Kologoy destanında Ak Kağan kutsal kavak ağacının altında dinlenir:


Beş parçalı gök dağın
Kavşağına Ak Kağan
Yetip kamp kurdu.
Yüz dallı kutsal kavağın
Dibine inip dinlendi. (s.125, C.II) 
Ağaçların iyesi halkın koruyucusudur. Ak kayın ve demir kavak
kutsal kabul edilir. Bu nedenle bu ağaçların yaratıcı güç ile insanlar arasında aracı olduklarına inanılır. Dilekte bulunmak için bu ağaçlara bez bağlanır. Böylece dileğin yaratıcı güce ulaşacağına inanılır. Kan- Kapçıkay Destanında da demir kavağa ve ak kayına ak bez bağlandığı görülür: 
 
Sağ elinde tuttu.
O akçeden alıp
Altmış arşın ak ipekten 
Ak kayına bez bağladı.
Yetmiş arşın gök ipekten
Demir kavağa bez bağladı.
Otuz gümüş akçeden
Ak kayının dibine bıraktı.
Sabah doğan güneş Bırkan’a
Börkünü çıkarıp dua etti. (s.239, C.II)
Kögüdey-Kökşin Le Boodoy Destanında Karatı Kağan, kutsal kabul edilen kavak ağacına kızını götürmek ister. Kızını oradan alıp getiren ilk bahadıra da kızını vereceğini söyler. Boodoy Koo ile Celbegen, Karatı Kağan’ın kızını almak için yarış yaparlar. Burada totem olan kutsal kavak ağacı kızın nasibi beklediği bir ye olur. Kutsal kavak ağacına ilk kim varırsa o da nasibini bulacaktır:

Karatı Kağan duyuru yaptı:
“Yetmiş dağın öte yanına
Yetmiş vadinin o yanına,
Altın sırlı kutsal kavak ağacına
Kızımı götüreyim. (s.440, C.II)

  
Su Kültü

Totem olan bir diğer unsur da sudur. Yaşamın başlangıç noktası olan sular, insanlar tarafından kutsal kabul edilmiştir. Temizleyici ve arındırıcı rolüyle sular anlatım esasına dayalı metinlerde sıklıkla yer alır. Dede Korkut hikayelerinden Bamsı Beyrek Hikayesi’nde kırk yiğit arı sudan abdest aldıktan sonra düşman üzerine yürürler. Oçı Bala Destanı’nda da yeraltı suyu kutsal kabul edilir:
 
Ay gibi parlak giyimini çıkarıp
Ak kayına astı.
Kutsal yeraltı suyu kıvrılıp akıyordu
Yayılıp akıyordu
İki kara nehrine gelip
Tekrar gelip yıkandı (s.69, C.II)

 
Gök Cisimlerinin Totemleştirilmesi


Ay ve güneş, hemen hemen her toplumda kutsal kabul edilir. Kutsal olan şeylere saygı gösterilmelidir. Er Samır Destanı’nda bu durum şöyle ifade edilir:


Ayı güneşi saygıyla selamladı. (s.88, C.I)
 
Kan-Kapçıkay Destanında da aya ve güneşe dua edildiği görülür.
Ocaktaki ateşe bir kez dua edip, Aya, güneşe iki kez dua edip, (s.250, C.II)
Ateşin Totemleştirilmesi
 
Ocaktaki ateşe bir kez dua edip,
Aya, güneşe iki kez dua edip, (s.250, C.II)


Totem Hayvanlar:

Tavşan


Bazıh ayvanların insanlara uğur getirdiğine inanılır. Av sırasında  rastlanılan tavşanın avcı tarafından öldürülüp yanına alınması o kişiye uğur getirdiğine inanılır. Bu durum Kan-Ceeren Attu Kan-Altın Destanı’nda şu şekilde belirtilir:
 
Avlanan insanlara
Tavşan rastlarsa,
Öldürüp aldığı zaman,
O avcıya faydası olur.
Avı iyi geçer,
Evine dönse, kârlı döner. (s.391, C.II)
B184. Sihirli dört ayaklı hayvanlar

B184.1. Sihirli At


Yeraltı ülkesinde yaşayan kara boğayı, Oçı Balanın atı Oçı Ceeren yer iyesi  kızıl boğaya dönüşerek yener:
Bahadır Oçı Bala’nın
Yetmiş kulaç gök kargısını
Alıp değiştirip sol boynuz yaptı.
Altmış kulaç ak kargısını
Alıp değiştirip sağ boynuz yaptı.
Kıymetli atı Oçı Ceeren
Yer iyesi kızıl boğa
Olup, kılık değiştirdi. (s.74, C.II)
Şekil Değiştirme

Şekil değiştirme, totem türlerinden bir tanesidir. Bu değişimlerde hayvan şekline dönüşme sıkça görülen bir unsurdur. Kan Kapçıkay Destanı’nda, yeryüzünün yetmiş kağanı, Keçel Tay yarışı kazanmasın diye şekil değiştirip, kara kartal ve tay gibi hayvanlara dönüşürler.

Tas Tarakay’ı vardırmayalım deyip,
Göğün dibiyle
Kara kartala dönüşüp,
Yer Altay’ın üstüyle 
Kanlı kurda dönüşüp,
Keçel taya dönüşüp,
Saldırgan it gibi tuttu.
Tas tarakay delikanlıya yetişip,
Ayı gibi, kurt gibi saldırdı. (s.283-284, C.II)


Şekil değiştirme, Ali Berat Alptekin’in Halk Hikayeleri’nin Motif Yapısı adlı eserinde insanın hayvana dönüşme motifi olarak yer almaktadır.[16]


YASAĞIN ÇİĞNENMESİ
C 653. Kağanın / Kralın Yasaklarının Çiğnenmesi
Temir Kağan, Ak Tayçı’ya gümüş saraya girmenin yasak olduğunu söyler. Ak Tayçı bu sözleri dinlemez ve yasağı çiğneyerek gümüş sarayı gidip görmek ister: Bu yasak bir yerde, kral veya kağan ile ilgili de
değildir. Hane sahibi veya hüküm sahibinin yasakları ile ilgilidir. Bu yasağı çiğneyenlerin karşısına yeni bir macera çıkar. Türk Halk Masallarında bu yasağa oldukça fazla rastlanılır.
“Yavaş, niçin Temir Kağan
Gümüş saraya girme dedi,
Gidip görmek istiyorum.” (s.150, C.I)
Baba Sözünün Dinlenmemesi

Altay Buuçay Destanı’nda, Altay Buuçay’ın oğulları Aranay ve Şaranay, babasının sözlerini dinlemezler ve atlarına atlayıp yola koyulurlar.


“Altay Buuçay ölümsüz insan.
Onun kızarıp akacak kanı yok,
Onun inleyerek ölecek canı yok,
Yavaş erken sevinmeyin,
Araştırıp, inceleyip görün”
Fakat Aranay, Şaranay ikisi
Babalarının sözünü dinlemediler.
Çabucak atlarına bindiler. (s.203, C.I)
Verilen Sözden Dönme ve Kaçış

Közüyke Destanı’nda da kahramanımızın yola çıkış sebebi sevgiliyi aramadır. Ak Kağan ve Karatı Kağan henüz ana karnındaki iki bebeğin büyüyünce birbirleri ile evlenmeleri konusunda söz keserler:


“Altay’ın hayvanları geleceği görür
Söyledikleri doğru çıkarsa,
İki çocuğu genç yaşlarında
Evlendirip, yuva yaparız.(s.308, C.I)


Ancak Közüyke’nin babası ölünce, Bayan’ın babası vermiş olduğu sözden döner. Ailesi ile birlikte lanetli yurt dediği yeri terk eder:


Yalnızca tek kızımı,
Biricik, güzel Bayan’ı
Hayvan kılıklı Közüyke’yle
Evlendirmem.
Bu lanetli yurttan şimdi
Gidip uzaklaşıyorum. (s.316, C.I)


Karatı Kağan söylemiş olduğu bu sözlerle verdiği sözden döner ve kızını da bu lanetli dediği yurttan kaçırır. Bundan sonra ise Bayan adlı evleneceği bir kız olduğunu öğrenen Közüyke’nin, Bayan’ı arama  yolculuğu başlar.

C920. Yasağın kırılması
Oçı Bala, Kan Taacı bey kağanın emirlerini yerine getirmeyip, atı demir  bukağı ile
bağlar, bacada bekleyen kartalların başını ezer, köpeklerin azı dişli
yanaklarını parçalar:


Ay gibi, güneş gibi bahadır kız
Altın kapıyı açıp çıktı.
Gökkuşağı gibi Kan Ceeren’i
Demir bukağı ile bukağıladı.
At bağlanan altın direğe
Dolayıp bağladı.
Kan Taacı bey kağanı
Bronz zincirle zincirledi.
Er bağlanan direğe
Dolayıp bağladı.
Elini, ayağını bağlayıp,
Bu kazığa bağladı.
Köpekleri Azar ve Kazar’ın
Azı dişli yanaklarını parçaladı.
Bacada bekleyen kartalın
Akıllı başını ezdi.
Kuşaklarını çözerek,
Kara kül serpti.
Sadağını alarak,
Çalı çırpı taktı.
Pamuktan eyer keçesi yerine
Kara kül serpti.
Altın eyerin yerine
Kötü yük eyeri koydu.
Ay gibi kılıcını alarak,
Ağaç baston astı.
Ay gibi tüfeğini alarak,
Ağaç değnek taktı.   (s.113-114, C.II)
Boodoy Koo, ağabeysinin sözünü tutmayarak, onun yapma dediği şeyleri  yasakları çiğner.
Kız kardeşi Boodoy Koo ise,
Ağabeyinin sözünü tutmadı.
Şatra oynadı,
İskambil oynadı,
Yedi gün böylece oturdu.
Halkını düşünmedi.
Ak hayvana acımadı. (…)
Ondan sonra Boodoy Koo
Dokuz kenarlı demir sandıktan
Dokuz gözlü dürbünle
Bakır asayı çekip aldı.
Dokuz kenarlı dürbünü
Yan cebine koydu.
Dokuz kenarlı kara dağa
Yuvarlanıp çıktı.
Dokuz gözlü demir dürbünü
Yan cebinden çekip çıkardı.
Altay dibini inceledi,
Göğün dibini araştırdı.  (s.429, C.II)
C920. Yasağın Çiğnenmesi: Yer Altından Kız Kaçırma 

 
Sınırların ihlali kaosu doğurur. Yer altı ve yerüstü arasındaki sınırların ihlalinden biri de dünür olmadan yeraltından kız kaçırmaktır. Buurıl Kağan dayısı Erlik’in kızını kaçırarak yasağı çiğner:


Dayısının evine gelerek
Dayısının beğendiği kızını
Yedi kat yeraltından
Dünür olmadan kaçırmış. (s.243, C.II)
Yasağın İhlalinin Sonucu: Bedduaya Uğrama


Yasağın çiğnenmesi sonucunda bazı cezalar vardır. Her yasak kendi cezasını ortaya çıkartır. Kızın baba ocağından kaçması baba tarafından cezaya uğramasına neden olur. Babası Erlik’in bedduasına uğrayan Erke Toylon, bunun neticesinde kısır olur ve neslini çoğaltamaz:

Kendi yeğenine kaçtığı için
İhtiyar Ada Erlik
İki nesil boyunca
Ömrünün sonuna kadar
Erke Toylon kızcağızı
Çocuk doğuramaz edip,
Beddua edip kısır yapmış.
Babasının yaptığı kötülük
Genç kıza dokunmuş (s.256-257, C.II)

Erke Toylon, yeraltından kaçması neticesinde babasının lanetine uğradığını şu sözlerle belirtir:
Hayatım boyunca
Dereyi görmeden ayakkabı çıkarıp,
Yurdumu  görmeden yeğenine gidip,
Yeraltından geldiğim için,
Babamın lanetine uğrayıp, (s.264, C.II)
Sonuç olarak, İnsanoğlunun hayatına korkuları yön verir. Korkuların kaynağı bilgisizliktir. Bilgi eksikliği söz konusu olduğunda inanç kavramı ve bu kavrama dayalı olarak uygulanan pratikler zenginlik gösterir.
 
 
Altay Destanları diye kitaplaştırılmış metinler destandan daha çok masal ve efsane özellikleri göstermektedir. Bunlara mitolojik anlatımlar da diyebiliriz. Ancak bu tür özelliklerini bir arada kullanarak Altay Anlatım Esasına Dayalı Metinleri demek daha doğru olacağı kanaatindeyiz.
  
Altay Anlatım Esasına Bağlı Metinlerindeki Tabu ve Totemleri ve bunlara mahsus değerlendirmeleri Alptekin’in “Türk Hikayelerinin Motif Yapısı” adlı eserine göre değerlendirmeye tabi tuttuk. Altay Anlatım esasına dayalı metinlerinde ele alınıp ürünlerde tabu ve totemlere
rastlanıldığı ve bunların önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Tabu ve
totemlerle birlikte yasakların çiğnendiği ve bu çiğnenen yasaklar neticesinde bazı cezalara çarptırılmanın da gerçekleştiği görülmektedir.
 
Karşılaştığımız totemleri

  1. Hayvan totemler

  2. Bitki totemler diye ikiye ayırabiliyoruz.
Tabuları ise, yasakların ihlali ve yapılmaması gerekenler şeklinde metinlerde yer
almaktadır.
 
Altay  Anlatım esasına dayalı metinlerinde tabuların çokluğu da dikkatlerden
kaçmamaktadır. Bunun nedenlerini:
 
Günlük hayatı kolaylaştırmak uğruna yapılan üretimlerde hayatı ve yaşam alanını kavramak adına bilinmeyenlerin çokluğu; hayal gücünün zenginliği; inanç sisteminin sözlü ortamda gerçekleştirildiği ve bunlardan da öte iklim şartlarından kaynaklanan tabiatla mücadele etme yollarının zorluğu ve tabiat olaylarının çeşitliliği; coğrafyaya dayalı çeşitlilik ve zenginlik ve buraya kadar söylenen konulardaki bilgisizliğe dayalı korkular ve şuur altını rahatlatma çabaları diye çerçevelendirebiliriz.
 
 
 
KAYNAKLAR
 
Ali Berat Alptekin, Halk Hikayelerinin Motif Yapısı, Ankara, 1997.
Altay Destanları I, II, Haz. İbrahim Dilek, Ankara 2002.
Bahattin Ögel, Türk Mitolojisi I, Ankara 1989
Erdoğan Altınkaynak, Bir Gagavuz Masalı ve Türk Dünyasındaki Benzerleri, Türk Dünyası, X, XXII, 2002.
Gordon Marshall, Sosyoloji Sözlüğü, Çev. Osman Akınhay, Derya Kömürcü, Ankara, 1999.
Grolier International Americana Encyclopedia 1993.
Meydan Larouse ?: 570
Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, Kabalcı Yayınları, Ankara, 2003.
Orhan Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü, İstanbul 1993.
Sigmund Freud, Dinin Kökenleri, çev.; SelçukBudak, Ankara 1999.
Sigmund Freud, Totem ve Tabu (Çev. KâmuranŞipal), İstanbul, 2012.

[1]
. Sigmund Freud, Dinin Kökenleri, çev.; Selçuk Budak, Ankara 1999, 46-47.
[2]
. Sigmund Freud,Totem ve Tabu , Çev. Kâmuran Şipal, İstanbul, 2012, 39-40
[3]
. Sigmund Freud,Totem ve Tabu (Çev. Kâmuran Şipal), İstanbul, 2012, s.39-40 ; Grolier İnternational Americana Encyclopedia 1993: 212; Meydan Larouse ?: 570; Orhan Hançerlioğlu, (1993) İnanç Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul; Gordon Marshall, (1999) Sosyoloji Sözlüğü (Çev. Osman Akınhay, Derya Kömürcü), Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, s. 762 – 763
[4]
. Sigmund Freud, Dinin Kökenleri, çev.; Selçuk Budak, Ankara 1999, 73.
[5]
. Sigmund Freud, Dinin Kökenleri, çev.; Selçuk Budak, Ankara 1999, 73 – 74.
[6]
. Meydan Larouse ?: 570
[7]
. Meydan Larouse ?: 570
[8]
. Grolier İnternational Americana Encyclopedia 1993: 212
[9]
. Meydan Larouse ?: 570
[10]
. Sigmund Freud, ,Totem ve Tabu (Çev. Kâmuran Şipal), Say Yayınları, İstanbul, 2012, s.14-15
[11]
. Orhan Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü, İstanbul 1993), s. 643 - 6
[12] . Altay Destanları I, II, Haz. İbrahim Dilek, Ankara 2002.
[13]
. Altay Destanlarından totem ve tabu ile ilgili veriler  Ramazan
Ergöz ve Mehmet Nişancı’nın yüksek lisans ödevinden alınmıştır
[14]
. Bkz. Bahattin Ögel, Türk Mitolojisi I, Ankara 1989; Erdoğan Altınkaynak, Bir Gagavuz Masalı ve Türk Dünyasındaki Benzerleri, Türk Dünyası, X, XXII, 2002.
[15]
Mircea Eliade, Dinler Tarihine Giriş, Kabalcı Yayınları, Ankara, 2003.
[16]
Ali Berat Alptekin, Halk Hikayelerinin Motif Yapısı, Akçağ Yayınları, Ankara, 1997, s.308.





Yorumlar - Yorum Yaz
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

 23 nisan 1920

**SİTEMİZİN ANDROİD UYGULAMASI
Takvim
Saat
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam20
Toplam Ziyaret169428